GÜN


           


        Hayatım alt üst oldu. Ama altı üstünden daha çok güç verdi bana. Aşık oldum bir hiçe. Kendimi sevmeyi öğrendim lakin şu günlerde her şey olması gerektiğinden daha çok zorluyor zihnimi. Kendimi aldattım, kendim ile. Okumayı öğrendim,yeniden. İçimde ne kadar sır varsa kustum. İçtim, bir daha kustum.  Her şey değişti, ancak hiç bir şey değişmedi. İçimde sürekli kendini değersiz gören bir parçaya kendini sevmeyi öğretmeye çalışırken epey zorlandım. Nefes aldım, tekrar.. Lakin boğuldum. Boğuştum  çok sevdim, hep nefret ettim. Bu hiç değişmedi işte. Ne istersem onu gördüm ne baktıysam o. Evet her şey artık sıradan, sadece ağlamaktayım. Susuyorum, konuşmak bile işlevini kaybetmişken sana kendimi nasıl anlatayım. Yazıyorum işte. Tam şuan. Masanın sağında kahvem solunda bir bardak su. Tasavvufu öğrendim,sevdim, tekrar öğrendim. Güzeldi, çabuk bitti. Evet ilgimi kaybettim. Sadece sana karşı değil herkese karşı. Boş gözlerle bakan herkese karşı. Anlamıyorsan anlamı yok derim çünkü anlatmıyorsam anlamın yok artık.Senden gittim, şerden uzağım. Ahmak değilim, aptal hiç değilim ancak seni güldürmeyi başardım. Yazıyorum işte, bir günlük gibi şimdi- bir günce. Okumuyorsun, bu bir nebze rahatlattı içimi. Algılayamayacağın her şeyi yüzüne bağırmaktan memnunum. Her şey ne kadar zor değil mi benim için. Hep ait olamamaktan dem vuruyorum. Gidecek hiç bir yolum yok derken ne kadar sahte olabilirim sence. Ne düşlediğimi biliyor musun? Bir gece ansızın yataktan sıçrayıp uykuya yenik düşmeye saniyeler kala oh be rüyaymış dediğim ne varsa soruyor musun? Biliyorum. Ben, farklı, normal,anormal,sıradışı, sıradan, sıkıcı, eğlenceliyim. Ben neyim, biliyor musun?  Güzel,çirkin,şişman,sıska. Ağlarken göz kapaklarım duvar gibi çökerken çehreme, ben en çok neye ağladım biliyor musun? Sorun değil. Kadınlar hep ağlar diyeceksin. Öyle, kadınlar hep ağlar.  çünkü sert kayalar bile dayanamaz mahlasına. Yollar dayanamaz, kapı kolları dayanamaz, yatak kenarları dayanamaz. Banyo duvarları dayanamaz. Ellerim dayanamaz, titrer. Ellerim niye titrer hep biliyor musun?

Hep başkalarının hayatına dair yazılmış hikayeleri severiz, hep başkalarının başarı öykülerini. İnsanların güya insanlar için sustukları,ezildikleri ve bir çukurda geberip gittikleri her şey merhametlice gelir bize. Bununla övünürüz. Acısını saklayanlarla, sevişmeyenlerle, iyi sevişenlerle, damardan alanlar, almayı bırakanlar, çok okuyanlar lakin bok gibi yazanlarla hep övünürüz. Toprağa dokunmaktan bir haber şehirlilerin çamur edebiyatlarını kendimize yakın tutarız. Sorun değil. Küfür etmeyi bile bir organa sığdırıp bir diğerini üstün kılarız. Oysa ben bağırmak, hakaret etmek istiyorum, kirlenmek, küfretmek senin tiksinerek baktığın her şey olmak istiyorum. Çünkü belki o zaman bakarsın bana. Tiksinerek de olsa bakarsın.

Biliyorsun, olmayacak. Sen ne kadar dizersen diz kaldırım taşlarını ben çamur birikintisinden yürümekten vazgeçmeyeceğim. İstediğin kadar kapat kapıları,istediğin kitabı oku, istersen şiir yaz. Her şey bir illüzyondan ibaret. Bütün acılar, bütün tutku, bütün heyecan. Kimse sevemez kimseyi, benim kimsesizliği sevdiğim gibi. Bütün korkularıma aşık oldum. Vücudumu çevreleyen bir zar gibi, kimse yırtmasın diye kaçıp durdum. Gidecek bir yerim yok, düşmek canımı acıtmıyor. Çünkü her şeyi kaybettim. Kaybedeceğim hiç bir şey yok. Hiç bir zaman olmadı. Kırılmış bir fanusa saatlerce bakabilirim. Soğumuş bir kahveden defalarca yudum alabilirim. Parmak uçlarım izmaritle yanabilir. Her şeyi sever, her şeyden nefret edebilirim. Yaşamı, ne kadar kısa olduğunu anladığım gün bıraktım. Ölmek bu denli sonsuzsa onu sevebilirim. Çıplaklık ürkütmüyor beni. Beni, tüm bu kabanların çevrelediği bedenlere soğuk ellerle dokunmak ürkütüyor, midemi bulandırıyor zaman zaman. Sorun değil, hiç olmadı. Bu benim sonum değil. Hiç başlamadım. Bütün zayıflıklar ve zaaflardan uzak. Ve bu kaldırım taşlarına küs kalacağım. Sen bütün bu sisin kirlettiği yer yüzünde temiz kalmış bir beden dilemeye devam et. Bütün çamurlar tabanlarıma işleyene dek kirleneceğim. Sen, susmaya devam et. Susmak mayhoşça umut etmektir. Sen, öyle ne güzel susuyorsun.

Yorumlar

  1. Kar yürümeni zorlaştırıyor diye, ondan nefret ettin her kar tanesine düşman oldun hepsini aynı sandın ama başka kışların karlarını eritip kana kana içeceğin suya dönüştüğünü göreceğin zaman ne anlamsız bahanelerinin nefrete dönüşmüş olacağını anlayacaksın. Umarım bedenin kışlardan daha soğuk olmadan başka kışların sıcaklığını hissedeceksin.

    YanıtlaSil
  2. Sartre'nin günlüklerinden mi çıktın Manolya yoksa kendi gunlugun mu bu? Gündelik hayattan sıkıldın Roquentin gibi...Sıgmiyorsun vücuduna adımın ardında ya Babil'in Asma Bahçeleri ya da Dante nin Cehennemi...Ama çok gri gözüküyorsun.Ne oldu Manolya bir kaç aptal insan mı seni geri çekti doğduğun krallığa anlamak için mi yukardan bakıyorsun yoksa kendini savunmak için mi bilmiyorum ama Manolya tırmanırken kalene ne Mounier , ne Wahl , ne Foulquie ne de Marcel in güzelliği yenebilir beni..Uzun olacak çok uzun hemde..Acun uzun ıssız bir bozkır bende başı ok gibi atın yorgun bahadırıyım...Kınından kan damlayan..Yatağanım kör artık ..Fırtınalarda korkma şimşekler de ara beni bir varım bir yokum hayatında..Ya da kalk dağların üzerine bak..Avere şaman gibi gezer kök-tengriye seslenirim..İner maskemi takarım içimde tuttuğum herşey bana özel.. Bir kere açtım Kudüs un kapılarını..Haçlılar yıktı tüm dilek cesmelerimi..Tüm heykellerimi...Hafıza sarayımda her anın.. Açmam artık o kapıları 7 kilide 7 duvar örüp 7 anahtarı 7 gole atip 7 hidra diktim başına 7 yola 7 tepegoz diktim 7 tepegoze 7 ejder diktim en kanlisindan 7 kızıl ejder 7 duvar ördüm yüreğime taşların arasından sizandir bunlar...Manolya ben sana gelemem bakma tüm kaaninatla seninle olurumda 7 saniye elini tutamam.. İpek tenine ne dokunur ne kokunu duyarım..Senin hikayene hayran göğsü kabaran bir baba gibi bakarım..Bakma 6 kat cehennem inerim Erlik le cenk ederim.. Barbaros gibi Venedike Kıbrıs'ı veririm sakalım kesilir ama gür çıkınca Venedigi yıkarım..Sana değilse her santimi..Hiçbir şehir güzel değil..Adım atmaya gerek yok aklından geçsin yeter..Sarı bir bozkırda minik ciceklerden elbisen..Sanki Goghtan The Starry Night ya da Botticelli'den The Birth of Venus ne bilirim ben Manolya ellerinde cebinde ayyaşın tekiyim kimsenin artık hatırlamadığı ezgileri söyler dilim..Ne bilirim ki Manolya nasıl gelirim yanına nasıl okşarım saçlarını..Sen masalsin ben Golyat ya Davud olursan...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

WALL/1840

1058 -Dün- Hekate-

H-A-T-H-O-R