Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

WALL/1840

  Çok zaman geçti. Eğildim,büküldüm, yürüdüm. Önce saatlerce Sonra günlerce  Bazen sustum, bazen 7 kat aşağı düştüm, 7 kattan bir safir oldum  7 zırh kuşandım  7 zindanda 7 dua ettim. İlk musevi nezdinde kabul gören. Önce özgürdüm, sonra halk oldum Toplum oldum, bir oldum, el oldum. Hiç oldum. Yok oldum. Doğdum. Ölüyorum. Balçıkla yıkandım,  Toroslarda çıplak ayakla yürüdüm. Kefene sarıldım, çul-u taktım. Çul oldum. Zaman oldum, hiç oldum. Milyonlarca yıl yaşadım. Yok oldum.  Tevfik’ten bir şiir gibi , öldüm, anladım, yaşadım ve yazdım.  Kederim, şikayetim, varım, vardım.  Yoldan geçene gideceğim yeri sordum . Uzaktım ama sana yakındım.  Kayboldum. Bütün şehirlerim yıkıldı, bütün surlara İbrahim’in adını yazdım. Bütün putlara isim verdim, emek verdim,kitap verdim. Ruh verdim.  Yetmedi. Can verdim. Yetmedi. Kan verdim.  Yetmedi. Milyonlarca hayat yaşadım. Dünya ilk doğduğunda rahmine ana dedim. Toprağa ata dedim.  Şişelerce içtim, ağladım. Sustukça konuştum. Yazdıkça pisleştim.  Derin o

Agamemnon

Resim
    Karanlık geldiği zaman bütün suretler birbirinin aynısıdır, Algos.  Zehirdir bu dünyada kana kana  içtiğimiz.  Yar şaraptır, testisi ellerimizi keser, boyar kan-ı kırmızıya. Adı ''Aşk''tır.  İlk girilen günahtır, kuyudaki ilk taştır, Bennu'nun attığı ilk çığlıktır. Nil'e kendini bırakandır Aşk.  Diyar diyar gezen yolda yolu arayan sergüzeşt değildir hatırımızda kalan , her ne surette görünürse görünsün türküsünü söylediğimiz sadece ''ayandır.'' Karanlık geldiği zaman bütün suretler birbirinin aynısıdır, Algos. Unutma. Defalarca caydım yolumdan. Bu adi hırka üzerimde, tütün ve yalnızlık kokan.  Kime anlattıysam sesimi tozlu plaklara gömdü. Geriye silip silip yazdığım, yaşamaktan vaz-geçtiğim hikayem kaldı. Zamanın kederini silemiyorum gözlerimden. Ben bir savaştayım Algos. Kazandım. Ben bir savaştaydım Algos, defalarca kaybettim. Ben aşka olan aşkımın, inancımın içinde büyüdüm.  Neye inanırsan inan.... İster Ra de , ister Mihir, İnandıramaz be

GÜN3

       Han'ın mezarı bulunduğundan ve iki kardeş birbirinin katlini unuttuğundan beri tanırım kendimi. Kafam, beynim ,zihnim ve düşmanlığım namlunun yarım santim gerisinde durur, parmaklarım o tetiğe değer durur. Birbirine değen çanlar gibi, iç içe geçmiş dişliler gibi. Dişlilerin birbirine değerken çıkardığı gürültüde şiirler okurum, hikayeler anlatırım. Bu yüzden siz beni duymazsınız. Sadece ben duyarım. Adımı bilirsiniz, uzanan ellerimi tutarsınız. Bazı geceler bana dokunur bazı geceler benden koparsınız. Aether'i tanımam, 730 gündür bilirim. 730 gündür benim gökyüzümden cehennemime düşsün diye beklerim. Aether 2 gün önce zihnimden cehennemime çakıldı. Yarım saniye daha bekledim cehennemimden zihnime kazındı. Arkasından akan göz yaşlarım toprağa, o toprak ise rengini kızıla bıraktı. Zaman durdu aether gitti, artık yok. Ya tetiği çekeceğim yada intikam için bekleyeceğim. Ya kendimi iteceğim, ya o  üfleyecek, saçlarım melteme meltem boynuma dolanacak. Yeri gelecek altımdan kay

Gün1

  Günlerdir, hatta aylardır geçmeyen bazı sanrılar var. Genelde uyumakta zorluk çekiyorum. Zihnim ben ve geçmişimden arda kalan bir kaç parçam ile saatlerce düşündüğüm oluyor. Kalabalığım anlayacağın. Bu sabah berbat uyandım. Gregor Samsadan  hiç bir farkım yoktu. Adeta bir hamamböceği gibi yatakta kıvranıp durdum. Aynada yansıyan yüzüme uzun uzadıya baktım. Fakat bazen kendime tahammül edemiyorum. Tabanlarımı yere basamadım, bu sabah köpeğimin başını okşayamadım. Direksiyona geçtiğim an arabamın alev alması için dua ettim. İşe giderken kovulma hayali kurdum. Hayatta en değer verdiğim insanın ölüm haberini alsam nasıl tepki vereceğimi düşündüm. Bide nereye kadar rol yapacağımı, bunu ne kadar daha devam ettirebileceğimi. Sabaha kadar benliğimle savaştım, yenildim. Gözüme bir damla uyku girmedi. Yine de kalktım o yataktan. Yaşamaktan midem bulansa dahi , inan, tahammül edemesem dahi. Üzerime istediğin kumaşı giydir, bir türlü yakışmıyor. Ve en çok kendimi suçluyorum. En çok kendimi cezal
   Karanlık bir dünyanın kemikleri arasına sıkışıp kaldı umutlarımız Algos. Bir avuç  hayat kırıklığı mı bizi biz yaptı. İnan, günler sadece geçip gidiyor.  Dev bir ekranın ardından başkalarının hayatlarını izleyen bir avuç aptal insanın arasındayım... Her gün onlarla yürüyor, oturuyor, yiyor, konuşuyor ve susuyorum Algos. Ne farkım kaldı? Çıktığım yolu unuttum, çıktığım yolda tepetaklak oldum. Enkazımın altından süzülen cümlelerdir bunlar. Uzun süredir nasılsın sorusuna verilebilecek bir cevabım yok. Seneler  önce okuduğum her şey artık daha anlamlı geliyor. Ama geçmişe dönebilseydim  oğuz atayla tanıştığımda kafama sıkardım Algos...  Tasvir edeceksem şah-et ne hissettiğimi göğüs kafesimden, karın boşluğuma süzülen derin bir acı bu. Artık bedenimde, fiziksel olarak da çektiğim bir acıyla yaşıyorum. Senelerce beynimde bir deli ile yaşamış, onun kendini asmasını beklemişken şimdiyse ruhum gibi bedenimin her köşesinde de sancı hissediyorum. Kimseye kızgınlığım yok aslında Algos. En çok k
  Ah, bu ne adi Gerdün, üzerinde paramparça bitap kalır hissim, sessizim... Ben yaşamsızım, sana duyduğum sevgim dehr... Sen bana artık olsan da dehri, bak yine karşındayım. Adım, gölgem, kokum, kendimden eksiğim... 12 masumun katlini vacip görenin sağ koluyum. Duvarların, odaların , taş blokların arasından sızan çığlığım... Katlin yapıldığı ipin gölgesiyim. Bin bir bilmecem var devlet erkanına ihanet eden  adamın oğluyum. Binlerce suikastim, binlerce entrikam var. İstemezsem ölümü, azraili kandırırım... Ah... Bu ne acı Gerdün... Defterime yazar satırlarca, kelimeleri süslerim. Sen benim karşımda artık olmasan dahi mah-ru ben her karanlık çöktüğünde kafamı yukarı kaldırırım. Yüzüme yansır ışığın. Işığından ruhuma giren binlerce nota, binlerce öykü, binlerce şiir...Sana duyduğum sevginin üzerinden katliamlar geçer. Masumlar ölür. Kahramanlar kalleş olanlardır. Cesurlar hendeklere saklanırlar, çocuklar annelerinin eteklerinin altına.... Çok fazla sildim sol yanağımı. Acıdan çehreme dökül
 Benim hikayem ilk iyinin ve kötünün doğması kadar eskiye dayanıyor. Bir kaç kez doğdum hep farklı vücutlarda, farklı nesnelerde ölü yada canlı. Bazen bir limon ağacı oldum, pencerenin önünü kapattı diye dallarımı kestiler. Sonra gölge olsun diye kapı önlerine başka ağaçlar diktiler. Bazen bir cümle söz oldum, yarıda kesildim ve bir daha yazılmamak üzere silindim. İnanç ile tanıştım, birde çok öfke duydum. Bir çok şeye. Toplumları köleleştirmek için onları destelerce demetlerle  sırtından vuran büyük plazalara..., Toplum normlarının dışında olan bütün bilgi , kaynak , işleyiş, küfrediş ve tanrıyı farklı zikredişlerin benim hikayeme dahil olmasını seyrettim. Bu hikayede yılan başlı devlerde var, insan suretli köpeklerde. Özellikle dar sokaklar var. Ki zira ben dar sokaklardan nefret ederim. Yol kenarında taşmış çöp konteynırları, tabelasız caddeler, nereye gideceğini bilmeyen benliğim fakat sadece gidiyorum, sadece yürüyorum. Kaldırım taşları insan elleri ile sökülmüş. Kimi görsem eller
         Yaşadığımızı hissetmek için yıllarca oradan oraya sürüklendik efendim. Bizi dar kapaklı dolapların arasına attılar. Kullanılmış eşyaların, kömürlerin ve farelerin arasına. Yıllar sürdü. İsterdim ki gözleri gözlerimde, saliseler sürse dahi mühim değil.... Tam zihnimin ortasına çaksınlar çiviyi. Çenemin altından çeksinler tetiği. Dayanırdım... Ama onsuzluğa dayanamadım işte.. Ülkeler gezdik efendim. O ülkelerde iyi insanlarla tanıştık, iyi insanların kalplerinde yara olduk, tenlerine dokunduk, dudaklarını öptük. İyi insanlar kırdılar kalbimizi. Onları ardımızda bıraktık. Çöplüğümüzde gömdük. Ben çiçeklerim soldu diye çöle gitmedim efendim. Zira sen beni ondan bu kadar kolay koparım mı sandın ? Ne de olsa satır aralarında bir hayaletti  ruhumu yakan efendim.. Ben hücrelerin arasında bir mahkum. O ise anlayandı. Ben yıllardır gökyüzünü görmüyordum sanki. O anlatandı. Renkler vardı efendim. Bordo vardı, mavi vardı, kırmızı vardı. Artık her şey çok karanlık... Söyle , hangi şehre gi

Mentis Mutatio

Resim
 
      40 sene geçti. 40 seneye , 40 anı, 40 anıya 40 umut sığdıramadım, her gün doğumunda yeniden filizlenen. Sonra fark ettim ki aslında tüm savaşlar mağluplar ile dolu. Ama biz hala çavdar tarlasında yüreğimize işleyecek o kokuyu arıyoruz. Aslında yok, artık yok biliyoruz. Hakikat arayışlarla dolu olsa dahi hak bizi asla bulamadı. Bizler kulakları sağır eden yüksekliğin silüetine sığınmış çaresiz çocuklar. Ne kadar beklersek bekleyelim biliriz ki kimse bizi aramaz, bulamaz, dokunamaz, hissedemez. Cesaret edemez. Her şey biraz  benim seni arayışım gibi. Her şey biraz hiç. Belki de biraz kafamın içinde. Kendi yüksekliğimin derin alçaklığındayım. Şikayetim yok. Çünkü bilirim, kimse varamaz oraya. İnan bana şehirler gezdim, insanlar gördüm, insanlarla konuştum kedilerin başını okşadım bazen çiçeklerin kalbini kırdım. Hapishaneler gezdim hücreler okudum, duvarlara yeşil ağaçlar o ağaçların dallarına kuruyan çiçekler çizdim. Ama yine de 40 anıda bir seni bulamadım. Bazen kendimi buldum, so

22

Yolculuğumun başladığı ve bittiği yerdeyim. İçimde, ardımda bir yar, yardan daha eski bir dost  ve şefkate kör olan benliğimi terk etmenin yarattığı, pişmanlık ve hüzün var. Dışarıdaysa hava soğuk. Gök gürüldüyor, vagonlar ıslak, bütün yol tabelaları sıçrayan çamur lekeleri ile belirsiz. Bu yüzden neredeyim bilmiyorum. Tek bildiğim burası yolculuğumun başladığı ve bittiği yer. Belki de herhangi bir yer. Çok önemli değil. Kendimi biliyorum, hiç değişmedim. Saati biliyorum 13.07. Ama hava karanlık, ruhumdan haberiniz yok. Nasıl olsun... Kulaklarımda tabanlarımla dokunduğum yağmurun sesi, bir de aklımda sözsüz bir şarkı. Sürekli kafamın içinde çalan. Yürüyorum, saatlerce yürüyebilirim, üşüyebilirim.... Moraran ellerimden anlıyorum. Beyninin içinde bir resim olduğunu düşün her ne olursa olsun oradan bakıyorsun hayata. Tıpkı göğsüne açılmış o delikten bu kısıtlı evrene dalıp gittiğin gibi. Sanki bütün yaşayanlar bir rüya görüyor, sen uyanıksın... Ve uyuyamıyorsun, anlatamıyorsun, anlayamıyo

2113

     Ruha sarmaşık dolayan sevdanın yeşilidir. Sevda olmasa ruh tıpkı ozanının bile terk ettiği halkın şehridir. Halk artık övüneceği ozanını yitirmiş, ozan bir elinde defteri, diğer elinde nefreti, ayakları yara, yolları ıssız ama bir yemin etmiştir. Adına sır diyip zihnine hapsetmiştir. Geri dönmemek için günlerce yürüyüp durur. O kadar çok yürür ki mesafeler büyür artık. O kadar çok yürür ki ayakları yara oldukça, yolda gördüğü bütün zulmü satırlara yazdıkça halkından daha çok nefret eder. Halk, kibirdir. Korkudur. Sırtına saplanan bıçağın kime ait olduğunu bilip susandır.  Dervişini kapı dışarı edendir. Dergahını yakandır, kutsalına ihanet edendir halk. Ozanı yaratmış ve ozanına ihanet etmiştir. Günler, günlere ay güneşe, yıkım karanlığa, mavi griye dönene kadar yürüyecektir ozan. Gök varsa umut vardır, sırtında yükü olan karıncanın gözündeki yaş kadar, ozanın gönlünde kibir vardır. Ahr-i ömür de bir gün yel olur tükenir elbet, fakat o güne dek ozan hep çölde yürür. Bir gün ıssızda

2012

    Bilirim bu yer, gök hep onun suretindir.  Ellerime değen su, nehirden aşağı doğru kaybolan mektubum.  Suya akan mürekkep ve yer yüzünde bin bir taşlık gölgeye rağmen yine bana hiç olan o haritam. Dergahıma varacağım yollar hep art niyet taşları ile döşenmiştir.  Artık kalbim insanların kötülüklerine kırılmaz, incinmem,  O'nun da yaptığı gibi beton zeminlere yaslarım sırtımı çünkü bilirim ki ölüm benim evimdir.  Işıklar söner elbet, gün nasıl batarsa batsın, ertesi sabah yine doğar.  Kimileri güneşe kör olsa da, dili lal olandan daha az korkaktır Musa'nın asasıdır ellerimde tuttuğum kalem, karanlığı yararım. Bütün hikayeleri de satırlarımın tam ortasına gömerim. 
Resim
 Xultun'da son yaprağım bulundu. Kıyametimin tarihi değildir bu takvim, sana kavuştuğum anda, yazmayı, hesaplamayı, hatırlamayı bırakacağım mevsimlerdendir. İnan bana ben bilirim takvimdeki hakikati. Ama onlar bilmez oysa kıyametin tasviri kitaptaki kadar kavurucu ateşlerde değildir, bu dünyada aşkı arayan herkesin yüreğinde yanan ateştedir...  Rumi'nin de dediği gibi. İlk hayat ve ikincisi arasında bir ömür vardır...Hiç bir şey bitmez. Ama her şey değişir. Korkma bu yüzden, ben kendimi bilirim ve şah-et kendimi bildiğimden şunu da bilirim ki, hiç bir şey bitmez Algos fakat emin ol ki her şey değişir... Sana artık uzun uzun yazmayacağım Algos...Bu artık son satırlarımdır. Pes ettiğimden değil, yorulduğumdan hiç değil. Bilirsin, ben pes etmem. Ben arkamı dönmem. Artık senin şarkını söyleyene kadar susacağım... Dediğim gibi, sen dar bir sokak ve ben o sokakta bestekar... Doğru. Herkes bu satırları okur ama hakikati sen bilirsin. Umarım o gün geldiğinde hakikati bana da öğreteceks