22.30



       
         Ben seni çok sevdim Lidya.

Bütün şehirler akan nehirler gibi geçip giderdi hücremden. Bu duvarların ardında özgürlüğü hayal etmek gibi sevdim. Öyle bağlı  öyle mayhoş. Çehreme inen bir tokat gibi sarsıldım tüm uykulardan, tüm rüyalardan küs kalktım. Tüm açık denizlerde boğuldum Lidya. Tüm dalgalar güçlü benden. Beni sırtımdan çekiçleyip yere yapıştırdılar. Alnımdan çivileyip betona vurdular. Duvarlarda el izlerim kaldı. İçimde derin acılar, o acıların bıktırdığı organlarım. Hiç bitmeyen baş ağrılarım . Sana yolladığım tüm güller diken oldu parçaladı avuçlarımı. Sokaklarda yürürken çöp konteynırlarına tekmeler attım. Kedilerin dizlerine yattım. Hiç okşanmıyor diye saçlarımı kökünden kazıttım. Her şey bittiği yerden başlar Lidya. Herkes düştüğü yerden kalkar derler oysa ben  ayaklarımı bulamıyorum.. Daracık balkonumda çelimsiz bir kardan adam yaparken hayatımın en mutlu gününün o gün olacağını bilseydim eğer durdururdum bütün yaşlarımı. Soğuk salonumdan taşınmazdım. Ben senin en büyük hatandım. Sen benim aşamadığım en yüksek duvar. Boğulduğum dalgalar. Unuttuğum kelimeler. Bütün hayat mücadelelerimde yanımda aradım seni. Belkide hiç var olmamıştın. Belki sende talihsiz zihnimin bir oyunuydun bana. Belki beni hiç içinden çıkarmamıştın, benden hiç nefret etmemiştin. Hücremin duvarlarına attığım bir çizgiydin. Tırnaklarımın içini dolduran kir,pas ve kirdin. Ölmeni o kadar çok istedim ki Lidya. Öldüğünde sana hiç kızmayacaktım. Bir avuç toprağı köşede duran saksıya bırakmak yerine bütün bu sokaklara saçacaktım. Ben seni çok sevdim Lidya. Ölmeni isteyecek kadar. Varlığından bulanan midemi yokluğunun açlığı ile doyuracak kadar. Oysa benim tüm kazandıklarım hep kaybettiklerim ile dolu. Tüm anılarım  bu boş sayfalar. Tüm yazdıklarım olmayan ve olması ümitsizlik yaratan gerçeklerle dolu. Defalarca kez kapı kirişlerine, pencere pervazlarına,  asansör boşluklarına göz yaşlarımı akıttım. Hiç bir zaman suç olmamıştı. Hiç bir zaman suçlu olmamıştı. Oysa sen öyle ne güzel vurdun idam sehpasına. Gırtlağımı soluksuz bırakan bu çocukluğu sırtıma yükleyip hadi koş artık diyen dudakların ne kadar kusursuz çizgilerle doluydu. Hepsini ezberledim Lidya. Hala damarlarından kalbine uzanan kanın akışını duyuyorum.  Limon ağacının çevrelediği mavi parmaklıklı balkonda, paslanmış bisikletime bakar gibi acı ve özlemle bakıyorum. Dokunma ve sahip olma arzusuyla. Okuduğum ilk kitabın heyecanı ve tatminsizliği ile arıyorum her şeyi. Uzun koridorların çevrelediği soğuk odalarda ısınmak istercesine bir sağa bir sola koşturuyorum. Dış kapının girişinde ağlıyor, çığlıklar atıyor ve duygularımı paramparça ediyorum. Bir veda mektubu yazıyor koltuğun arkasına saklanıyorum Lidya. Çünkü gidecek bir yerim yok. Hiç olmadı. Kaybolmaktan korkarım ben. Biri tutar da kolumdan götürür diye ürkerim hep. Kötülükten korkarım, şiddetli sesten korkarım. Unutmaktan korkarım kimi zaman. Beni tüm bu iskeletimi çevreleyen acıdan çekip çıkarmalarından korkarım. Bıraksınlar Lidya, ben nasılsam öyle var olayım. Tanrı tunçtan çekiciyle parçalasın bütün sancılarımı. Bütün binalar üzerime çakılsın ve giderek küçüleyim. Bir çamur gibi kalayım kaldırım kenarlarında. Üzerimden geçsinler,tabanlarıyla ezsinler ama beni hiç fark etmesinler. Tüm satırlarım talihsiz dileklerim ile dolu Lidya. Pastamın üzerinde üflediğim mumlarla dolu. Penceresiz hücremle dolu. Lakin hayal ettiğim kanat çırpışlarıyla okşanır yüreğim. Düşler görürüm, uçsuz bucaksız gök yüzünü hayal eder, çam ağaçlarının kibirli dallarına dokunur avuçlarımı acıtmalarına izin veririm.  Hükmümü verişini izleyecek kadar, uykumdan ödün verecek, bir bardak zehiri kana kana içecek kadar düşledim seni. Ve ben sokaklarda yürürken çöp konteynırlarına tekmeler attım. Kedilerin dizlerine yattım. Hiç okşanmıyor diye saçlarımı kökünden kazıttım. Ben seni çok sevdim Lidya.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Manolya baksana neydi bu acının sebebi? Herkesten gizlediğin içine gomdugun betimlemeler ile hafifletigin aşkın derdi miydi?
    İzin verme artık acıya beslenme onunla yoruyor belki de seni farkında değilsin..Omuzlarda mi arıyorsun yoksa destek yoksa aşkı yaşamak mı omuzlarda olman gerekirken kibrin mi bastırıyor yoksa seçimlerini..Sığlaşmaya başladı kafam artık sağlıklı değilim.. Bilmiyorum belki ucuz alkolden belki ucuz insanlardan..Bende yorgunum Manolya hemde çok..Beni her hangi bir mitolojide ki yeniden doğmayı bekleyen bir karakter olarak düşün..Öyle bir düşün ki geldiğimde lugatinda olumsuz şeyler olmasin ki..Eski bir korsan adetidir..Katli vacip olana tohum verilmiş ki gömüldüğünde bir işe yarasin ve üstünde birşeyler yeşersin..Ya aşkım katli vaciptir ama tohumsuz...Ya hep yeşerir..1963 Londra hala peşindeyim biliyorum karanlık sokaklarda buluşmam gerek ama gözlerini daha iyi gormeliyim bir daha göremeyeceğim biliyorum..Artık sokağa girmek üzereyim ne olacaksa olsun diyecek gibiyim..Abi bir fren ve birkaç el silah seni sokağın girişinde ki restorandan çıkan adam yerde ya yardım ederim ve seni kaciririm ya da seni seçer gözlerinin hayaliyle başka bir kıtada ölümü beklerim...Sokağı kırmızı ve mavi ışıklar aydinlatiyor acı siren sesini topuklu ayakkabinin sesi bastırıyor lağım ve kan kokusunu parfümün arkam dönük ellerim kan içinde bu sefer ki benim değil korkma sen o sokağa git gelemesem bile menekşelerin altında olduğunu bileceğim kokun siner gelir alırım bir tanesini cüzdanıma... Ambulans yaklaştı..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

WALL/1840

1058 -Dün- Hekate-

H-A-T-H-O-R