40 sene geçti. 40 seneye , 40 anı, 40 anıya 40 umut sığdıramadım, her gün doğumunda yeniden filizlenen. Sonra fark ettim ki aslında tüm savaşlar mağluplar ile dolu. Ama biz hala çavdar tarlasında yüreğimize işleyecek o kokuyu arıyoruz. Aslında yok, artık yok biliyoruz. Hakikat arayışlarla dolu olsa dahi hak bizi asla bulamadı. Bizler kulakları sağır eden yüksekliğin silüetine sığınmış çaresiz çocuklar. Ne kadar beklersek bekleyelim biliriz ki kimse bizi aramaz, bulamaz, dokunamaz, hissedemez. Cesaret edemez. Her şey biraz  benim seni arayışım gibi. Her şey biraz hiç. Belki de biraz kafamın içinde. Kendi yüksekliğimin derin alçaklığındayım. Şikayetim yok. Çünkü bilirim, kimse varamaz oraya. İnan bana şehirler gezdim, insanlar gördüm, insanlarla konuştum kedilerin başını okşadım bazen çiçeklerin kalbini kırdım. Hapishaneler gezdim hücreler okudum, duvarlara yeşil ağaçlar o ağaçların dallarına kuruyan çiçekler çizdim. Ama yine de 40 anıda bir seni bulamadım. Bazen kendimi buldum, sonra tekrar kaybettim. 16'ımda Gorki bana ilk acıyı öğretse de Günday ile kafama sıktım. Yıllar geçti. Geçebiliyormuş. İnsan zamanın üzerinde gerçekten de hiç bir hak talep edemiyormuş. Yalnızlık benim bir savunma mekanizmam değil tercihimmiş. Ben kötü, biçimsiz, kanayan, ağlayan her şeye aitmişim. Sen çoktan gitmişsin oysa hiç gelmemişsin, ben bir kez daha yanılmışım. Çünkü geldiğini düşünmüşüm. Günlerce, saatlerce, saliselerce, hiç usanmadan, yorulmadan, üzülmeden, kirpiğimi bile kırpmadan yapmışım bunu. Ne garip bir illüzyondu bu, belki de böylesi bana iyi hissettiriyordu en azından bir şey hissediyordum. Ama her şey de olduğu gibi sende biraz hayat kırıklığısın. Kısacık hayatımda üzerinde hak talep edemediğim tek şeysin. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

WALL/1840

1058 -Dün- Hekate-

H-A-T-H-O-R