Yaşadığımızı hissetmek için yıllarca oradan oraya sürüklendik efendim. Bizi dar kapaklı dolapların arasına attılar. Kullanılmış eşyaların, kömürlerin ve farelerin arasına. Yıllar sürdü. İsterdim ki gözleri gözlerimde, saliseler sürse dahi mühim değil.... Tam zihnimin ortasına çaksınlar çiviyi. Çenemin altından çeksinler tetiği. Dayanırdım... Ama onsuzluğa dayanamadım işte.. Ülkeler gezdik efendim. O ülkelerde iyi insanlarla tanıştık, iyi insanların kalplerinde yara olduk, tenlerine dokunduk, dudaklarını öptük. İyi insanlar kırdılar kalbimizi. Onları ardımızda bıraktık. Çöplüğümüzde gömdük. Ben çiçeklerim soldu diye çöle gitmedim efendim. Zira sen beni ondan bu kadar kolay koparım mı sandın ? Ne de olsa satır aralarında bir hayaletti  ruhumu yakan efendim.. Ben hücrelerin arasında bir mahkum. O ise anlayandı. Ben yıllardır gökyüzünü görmüyordum sanki. O anlatandı. Renkler vardı efendim. Bordo vardı, mavi vardı, kırmızı vardı. Artık her şey çok karanlık... Söyle , hangi şehre gidersem gideyim nasıl kaçayım zihnimden? Kaç el ateş etmeliyim zihnime ? Düşüncelerim.. O'nu nasıl durdurayım ? Sen benim Dünyama dokunamazsın efendim.. Henüz ben dahi onu başaramadım.

 Her neyse... Dediğim gibi yaşadığımızı hissetmek için oradan oraya sürüklendik.. Hikayeler dinledik mesela... Şehre hasattan sonra bir panayır gelmiş. Fakat eskiden daha  renkli olan her şey yerini eski püskü ve paslanmış demirlere bırakmış. Biz o cümbüşlü lunaparkın hikayelerini dinlerken Tanrılara küfrettik. Tanrıların insanlardan daha zavallı olduğunu öğrendik. Çocuklarınsa acımasız olduğunu. Güzel melez kadınların , ateşin kenarında bir kadeh viski ile bizim şarkılarımıza eşlik edişlerini dinledik. Yaşamı öğrenmem 12 senemi aldı efendim. Öldüm ve doğdum artık... Kimi zaman pasifiğin ortasında, kimi zaman üzerinde çıplak bedenlerin hüküm sürdüğü bir kara parçasında, her yerde onu aradım. Her mezarlığa baktım efendim. Kalbime de.  Ama dur... Yukarıda dev bir kulağı olsa da Tanrının beni duymaz, duyamaz. Ben yıllarca oradan oraya sürüklendim. Hiç şikayet etmedim.. Şarkılar söyledim hiç durmadan ama hiç konuşmadım. Konuşamadım. Elbet bir hikayem vardı. Elbet bende bekliyordum, gün gelir ve anlatırım diye.  Bende küçük bir çocuk iken ne yapacağımı bilmezdim. Cennet iyi insanların olduğu yer değil, iyi insanların gittiği yer zannederdim. Oysa şimdi keder içinde yattığım bu boktan kulübenin dışına cennet diyorlar. Bana bir tek öldüğümde anlayacağım gerçekleri tüm kurgusal dizeleri birbiri ardına sıralayarak okumamı emrediyorlar. Sen hiç kendi göz yaşını sildin mi efendim ? Kim büyüttü seni ? Onu hatırlar mısın ?  Nereden eminsin bu kadar yaşadığına.... Nasıl kanıtlayabilirsin bana? Ben bekleyenim efendim. Sadece bekleyen... Dünya üzerinde cambazlık yaptığım bir ip. Gün gelirde kayarsa adımlarım, işte o zaman yaşadığıma ikna olacağım. Yaşadığımı hissetmek için, oradan oraya... Sadece gidiyorum efendim... Adalet hor görür beni belki. Sorun değil... Gözleri gözlerimde tetiği çeksin diye bekliyorum. Bir varım bir yokum artık. Her yerde onu arıyorum efendim, her yılda, her anda, her uyuduğumda , her uyandığımda... Kahretsin... Hayal kurmayı bıraktım artık.. Artık düşünemiyorum. Ölmek için umudu kalmayan aşağılık bütün yaratıklara selam olsun. Benim kanatlarım yandı, sonra ruhum, sonra bedenim. Dayanmaya çalışıyorum. Tanrı dev bir kulağı olsa da yakarışlarımı duymayacak biliyorum. Tüm kutsal kitaplarda adem ilk günahı havvaya inanarak işlemiş olsa da neticesinde havvayı henüz kimse dinlememişti efendim. Şimdiyse artık ben anlatmaya başlıyorum...

Yorumlar

  1. Günaydın Manolya
    kıskanıyorum galiba Manolya hatta bu başka bir duygu adı olmayan birşey satırların arasında adım şanım gölgem gizli hep gizliycem kendimi bakma boyuma posuma geçerse aklından dilinden kalbinden başka bir isim lal olurum..kabuğumda duruyorum evrimleşiyorum kendimi kimseye göstermiyorum istediğimi yapıyorum insanlara ne istersem onu gösteriyorum belki de şizofreni belki de savunma mekanizması bilmiyorum Manolya bilmiyorum...Yıllar önce öğrendiğim kelimeler bu aralar anlam kazanıyor...Sadece arkana taş yoluna yoldaş yanına dost olmak istiyorum..
    binlerce satırım,kılıçım,anım,zırhım,kelimem,aforizmam ve silahım var.
    Dönüştüm..
    Biçimsiz,şekilsiz bir kalıbı olmayan bir enerjiye.
    Kızıl ejder de , anka de ve ya delirmek..
    Ah Manoyla ben anlatırım sana gene destanlar , şiirler sana iyi gelecek gene tam şu sıralar sonrasında ki yükü kaldıramam gene birazda ondan kaçtım...
    Musa nasıl "Yahve" dedirtmisse bende sana diyorum Manolya Yahve yoldan geçen birisi değilim..
    Yolda olan her yolu sana çıkan bir avere aşığım köyün delisiyim kut'a vardığımda yek olurum..
    Acunda toz gibiyim hangi kaderi seçersen seç ordayim ve sende her zerrenin var olma sabebisin
    Uzun bir yol ve her köşede senin hanin
    Eksiğim gedigim...
    Tanrı dan konuşayım kelime varlığı hemen hemen 3000 yıllıktır ondan öncesi antropomorfik her düşünce sana hakaret Manolya ulasabilir bir şey değilsin varsın ya yarıda bırakıp gittin ya da kullarının sana hayran olmasını sevdin..
    Seni ilahlastiran benim aşka olan aşkım seni sen yapan sensin.
    Değer yargıların,olguların,tecrübelerin,insanların,duyguların..
    Manolya benim için ilk içilen demsin korkutup aşık etmektesin..İlk çığlık ilk şarkı gibisin tekrarin yok gectigin her coğrafyada sana muhtaç her saniyede aşıkların nesamen var ve bu aradan sızan bilgilerle sanat, tarih , mit var...
    Sana kavuşmak mi yoksa kut'u selamlamak mi?
    Kut'lu bir muzaffer mi Mezopotamya da orta asya da Avrupa'da yoksa tanrısını yenen Viking gibi Odinin karşısında..
    Savaşım tiranlarla Manolya savasimda sana hayran olan herşeyle ..
    Evren sen ve kötü dengesi üzerinde cehennemler, kıyametler,acılar,kederler,savaşlar..
    Ben senin hanının kapısında bekleyenim bakarsın göremezsin damlayan kanımda biten bitkiyi seversin..
    Yıkılmam..
    Silah değiştirir kapından içeri sokmam sokamam..
    Senin ateşinde yanmak isteyen pervaneleri...
    Cengiz 'e verilen kut bana söylenen kut sensin..
    Bak Manolya o konçerto çalıyor..
    Çok sildim gozyasimi
    Çok uzun seneler gezgin bu adi acunda yaşımı unuttum sana gelen yeni yaşını da var olan herşeyi çürüten zaman geçiyor diye ad etmedim zaten yüzyıllar kaybettik çürüdü sarayım tek ayakta kalan senin kısmın bir savaşta yıkılan chapelin tavanında ki son meleksin..
    İnsan tanrı dediğinden beri varım iyi insan olursan cenneti hak edersin diyen adamı öldürenim Manolya..
    Tu es caelum..
    Et custos meus!
    Sen handa bekleyen ben acunda yolunda ki tozuna muhtaç aşık aşka olan aşkına aşık.
    Adımların kaysin diye değil güzel bakan gözlerinden pencereye bak ve beni gör Manolya adsurgit flos..
    Seni kimse yönlendiremedi bende birgün olurda yoluna nail olurum diye kapindayim..
    Themis hiç adil değildi ve ya dünya..
    Ama bizler prometheusun çocuklarıyız yolumuzu aydinlatmali ve yolumuzdan gelenleri yakmaliyiz..
    Sokrates yanıldı ignor is bliss .. ama kusruna bakma
    Senin varlığınin bilgisi yoktu..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

WALL/1840

1058 -Dün- Hekate-

H-A-T-H-O-R