Benim hikayem ilk iyinin ve kötünün doğması kadar eskiye dayanıyor. Bir kaç kez doğdum hep farklı vücutlarda, farklı nesnelerde ölü yada canlı. Bazen bir limon ağacı oldum, pencerenin önünü kapattı diye dallarımı kestiler. Sonra gölge olsun diye kapı önlerine başka ağaçlar diktiler. Bazen bir cümle söz oldum, yarıda kesildim ve bir daha yazılmamak üzere silindim. İnanç ile tanıştım, birde çok öfke duydum. Bir çok şeye. Toplumları köleleştirmek için onları destelerce demetlerle  sırtından vuran büyük plazalara..., Toplum normlarının dışında olan bütün bilgi , kaynak , işleyiş, küfrediş ve tanrıyı farklı zikredişlerin benim hikayeme dahil olmasını seyrettim. Bu hikayede yılan başlı devlerde var, insan suretli köpeklerde. Özellikle dar sokaklar var. Ki zira ben dar sokaklardan nefret ederim. Yol kenarında taşmış çöp konteynırları, tabelasız caddeler, nereye gideceğini bilmeyen benliğim fakat sadece gidiyorum, sadece yürüyorum. Kaldırım taşları insan elleri ile sökülmüş. Kimi görsem elleri avuçları nasır içinde tırnakları köklerinden kopmuş beline kadar saçları olan Leyla saçlarını kazıtmış dün sabah. Bozuk sütü tezgahtan kasesine doldurup kedisini besliyor. Solan çiçeklerinin toprağını mutfak bıçağı ile eşeliyor. Gaz lambasının altında hala yazdığı mektuplar var. Sene 2012 değil. Bitmiş olan takvim yaprağı. Bu yolculukta bir Leylayı tanıdım birde kendimi. Her sokakta bir hikaye buluyorum fakat anlatamam , acıya ihanet eder gibi hissediyorum. Suskun olan ben değilim, kısacık zamanıma sığdırdığım binlerce yaşam, binlerce hikaye , binlerce mutluluk, binlerce keder... Bunlar yordu beni işte. Bir sonraki güne nasıl uyanacağımı bilememekten korkarım. 

Tablada yansın dursun sigaram, bir yenisi yakar, 20 yıllık viskiyi ciğerlerime çeker dudaklarımı yakışını hissederim. Benim satırlarım ''iyi'' kaygısı taşımaz. Ne bir başkasına iyi gelsin diye  methiye yazar boyası dökülen duvarlara çivilerim  ne de kendimi iyi hissettirmek için yazarım. Yüreğimden, zihnimden müziğimden sızanlardır bunlar. Her bir harf benim için bir nota ve orkestramı sağırlara çalarım. Nasıl ki Tomaso Albinoni çalar zihnimde , nasıl ki bütün denizler dalgalanır, bütün atlar şahlanır ve bütün binalar beton zemine çöker ise bir yanımda hep böyle hissederim. Hiç bir zaman beğenilmeyi sevilmeyi arzulamadım. Artık anlaşılabilir olmak dahi kabul gördüğüm bir nokta değil. Nefret, haset, öfke ve ked-er duyduğum bütün her şeyi bir bir isteğim ile deneyimledim. Tek güzel yanı yolda gördüklerim oldu. Bu sokaklar bozulan et kokusu, ölmüş hayvan cesetleri, sürekli ıslak kaldırımları ve açlıktan bayılan insanları ile karşıladı beni. Ama öğrenmem gereken her şeyi öğrendim. Görmemem gereken her şeyi gördüm. Her şey o kadar sessizdi ki kulaklarımda sadece bıçağı ile toprağı eşeleyen Leylanın yarattığı ses kaldı. Bir de gaz lambasının etrafında oturup çaresizce ısıtmaya çalıştığım ellerim. Ona ellerimi tut diyemem, bu yüzden avuçlarımı birbirine kenetledim. Mektupları açıp okuyamam. 112 tane pullanmamış zarf var. Her kağıtta ayrı bir fotoğraf. Kimi zaman limon ağacı kimi zaman meşhur tablonun çoğaltılmış bir versiyonu. Her neyse işte. Bu yolda bir tek onunla tanıştım. Oda benimle hiç konuşmadı zaten, bende ona hiç soru sormadım. 


Yorumlar

  1. Battaniyenin yan bandı1 Haziran 2022 17:06

    Bir gün pencerenden seyrederken hayatın zamana inat dört nala akışını, insanların ölüme inat sağa sola koşuşunu. Geçsem sokağından bilmeden nereden geçtiğimi. Çırpınırmı yüreğin sesi sokağa yayılırcasına, titrermi ellerin depremlere tutulmuş gibi, buğulanır mı gözlerin, sonbahar havasına bürünür mü yüzün bilmem ama kainatı aydınlatan bir yaşlı tebessüm belirir dudaklarında eminim. İzler misin beni ince bir tül perdenin altından, sokakta dolaşan masum kedilerin başını okşayıp, köpeklerin çenesini sevdiğim anları kazır mısın yüreğine. Sonra yüreğinin sesi çınlar yüreğimde, anlamını bilmediğim bir haller olur bana. Avare bakınır da buluşur mu gözlerim perdenin ardında çağlayan yaşlı gözlerinle. Görmeden bilmeden takılıp kalır mıyım o cama bilmem ama hissederim kokunu tüm zerrelerimde. Kaybolup o hissin içinde bir kaç dakika hasret giderip, bir çöpün kıyısında bulduğum koyu kahve paltomun yakalarını güneşin kavuruculuğuna inat kaldırıp gizlerde hüznümü, asamın ucunu gayri ihtiyari nazikçe yere dokundura dokundura incitmeden sokağını usulca uzaklaşırken izlersin ardımdan beni gitme diyemezsin. İzlersin sadece bir avarenin sokağından sessizce geçişini. Kim bilir bu fani dünyada bize yazılan tek vuslat budur. Bilmediğim ama hissettiğim bu vuslat uğruna avare olmam gerekiyorsa avare yazsınlar amel defterime adımı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

WALL/1840

1058 -Dün- Hekate-

H-A-T-H-O-R