Zihnin 50 kapısından birindeyim. Kaybolmak muhtemel. Pusulamı bu gece öğretinde buluyorum. Susmandan buluyorum, biliyorum ki henüz konuşmadın. 35. kapıda boşluğum var. Unuttuklarımı, unuttuklarını buraya saklıyorum. Biraz karanlık gelse de korkma. Ben sevgi ile yolunu aydınlatacağım. Zihnimin 50 kapısından birindeyim. Kararsızım. Henüz kilitlemediğim kapılar var. Kilitlemeye cesaret edemediğim. Kendimden bakıyorum sana artık. Perdenin ardında değilim. Boş salıncaklar rüzgar darbeleri ile çarpıyor demirlere. Oradan kalkan ben değilim. O yollarda yürümedim. Tasvir etsen bile dokunamam artık. Sesleri duyamam. Sadece hissedebilirim. Yumruklarımı sıkarak, düşüncelerim tüm bu meşakkati beslerken susarak. Ama korkma sakın ben yine kendimden bakarım sana. Perdenin ardından değil. Bileşik sayfaların arasında 2 farklı hikaye gibiyiz. Sen tasvirlerin içinde okşarken satırları ben yine de kendimden yazıyorum sana. Zihnim 50 kapıdan ibaret Algos. Sen hangisindesin bilmiyorum. Senin avuçlarından aldığım pusula ile yönümü bulamıyorum. Işığım yok karanlıktayım. Her yer birbirine benziyor ne Kudüs'ün burada ne kopardığın manolyalar. Sadece paslanan bisikletimin demirleri var. Ben başkası ile mutlu olamam Algos. Bin bir geceye bin bir maske sığdırdım. O maskelerin içine bin bir surat sakladım. Gelemezsin dediler, gittim Algos. Susamazsın dediler bağırdım. Bekleyemezsin dediler, ruhumu zamana sattım. O'nunda dediği gibi ''ben sana mecburum sen yoksun'' Hayır başka türlü olmayacak bilirim. Çünkü ben sana mecburum, bilemezsin. 


Yunus'um dergahımı arıyorum. Kibrim aşkımı kör edene dek bütün toprağın sesini duyuyorum. Kibrim aşkımı kör edene dek karıncaların sesini duyuyorum. Bin bir dergahtan kovuluyorum Algos. Yunus'un kibrindeyim üzerimde bir çuval buğday pahasına giydiğim örtülü ,beşeri takım. Ellerimde aylarca su taşıdığım kuyudan çıkan suyun son damlası. Sabrımın sonundayım, dağların ardında adı bilinir bir Yunus ama dergahımda bir köleyim Algos. Kimsenin tanımadığı. Sen bana risâletü'n nushiyye ben sana asi kalanım. Ama sen benim zihnimde tek nüshası kalanımsın. Eşsizsin. Diyeceğim odur ki sen bana ol ruh, ve nefs ben sana arafat olacağım. Sen Faran olsan dahi, tek bir kitap düşünce avuçlarıma, ben bütün geçmişi unutacağım. Ben bir zarathustra sen fener olana kadar ben zihnimin  kapılarında kaybolacağım.

Bakmak ve görmek aynı şey değildir Algos. Bilmekle öğrenmek, saklanmak ve beklemek aynı şeyler değildir. Sende biliyorsun aynı olmadıklarını. Ama yine benden duymak istiyorsun. Ben seni bilmek değil öğrenmek, sana bakmak değil görmek, saklanmak değil beklemek istiyorum. Ama nereye kadar zihnimin labirentinde 50 farklı kapıda, 50 farklı hikayenin, yaranın, kabusun, umudun, illüzyonun içinde kaybolabilirim bilmiyorum. Çünkü zamanım yok. Yelkovan ve akrep daha fazla ilerleyemez artık. Beşeri değilim inan, zahiri geldim sana. Ama bil ki , cümlelerimi boynuma dolayıp apoletli idamı beklemekteyim. Rütbesi yakasına iliştirilen herkes gibi, son tekmeyi vurmadan önce bütün gücümü toplamak üzereyim. Korkmaktan değil inan. Son saatlerde senin gözlerine bakamamaktandır çelişkilerim. Cümlelerimdeki anlam kaymaları hep bundandır. Bir kağıt bir kalem ellerimde Algos, telaşım şah-et sen okumadan gidersem son şiirimi, celladın ayaklarına yalvarmaktandır.

Yorumlar

  1. 35 kilit varsa 15 ine 15 ömür veririm 35i sende kalsın 35 i sayesinde Manoloyasin...
    Ben ozansam bozkırda dağların büyüklüğünden değil sebebinden..Sana kendimi,zihnimi,ruhumu anlatamam ama seni dinlerim iyi bir dinleyiciyim ve iyi bir sanat severim...Fakat ars longa,vita brevis Mia Ars Bella..
    Bak güneş doğuda ne oldu bu coğrafyaya sanki sen ve ben iki ayrı ucuz uzağız nasıl yapabiliriz nasıl bir olabiliriz..Adımı söylesem şanım kalmaz,ezilir adının altında..
    Ben gururlu bir muzafferim sense bekleyensin..
    Ben donemiyorum o savastan sense bekleyensin senin için geleceğim bekle..Uzun sürecek..
    Sen dolunaydin ben güneş olamam marsim sana uzaktan bakıp hayran hayran dertlenen güneşi kıskanan marsim
    Sen 60larda ki noir kulübün gözdesi bense uzak masada tek oturan o adamim..Senin rujun kırmızı kadife elbisen salınık saçların yüksek topuklarin boynundan süzülen koku ve o minik "izler" hepsi ayrı hikaye...
    Bense basit karanlık konuşmayan kendi sesini unutmuş senelerdir konuşmayan konuşamayan..
    Gözlerini duman kaplamış kadehi kelimeleri anlatılari gibi yarım adamım..
    Ne bana mecbursun ne de başka bir kuluna..Evet sen Manolya tüm dehalarin ürünüsun..Kimilerinin varmak istediği yerdesin..Nasıl geldin o sende kalsın ama dik duran omuzlarına destek olan aciları bilirim elbette bir gün gelir apolet gibi öpücük kondururum belki..
    İşte o vakit doğmuştu "O" sanki öfke kusan kar firtinasi artık orskestraya doner Thor'un ofkesinden çakan şimşekler melek şarkılarina döner kıyıyı kirbaclayan üstünde insanlar mutlu diye öfkelenen deniz meltem verir...Bir buse..Bir cihan..Bir koku..Bin korku..bin heyecan..bin hikâye..
    Pastöral bir şiir gibi huzur verir kahkahanin duyulduğu her yer..Birde sağır olmak var ben bunu tercih ediyorum bazen bende kul'um kulunum ya nefsim kazanırsa..Ya bende İskender gibi nefsinde Hindistan'da kalırsam..ya bende aslima asli'ya değil Vatikan da o kütüphane saklanan en nadide aşk şiiri olan sana aslıma kavusamazsam..Bu korku bitirdi beni işte..
    Zaman üstünde tek hak talep edemeyeceğimiz şey Manolya..Bende isterim ki zamansız olalım tabular basamaklarimiz olsun ve 7 kat göğe beraber çıkalım ve duralım Valkyrie 'ler kılıçlarını kalkanların flutle ,sazla değiştirsinler su iyeleri , deniz kızları hepsi bize şarkı söylesin..Roma ya gelen Sezar'la Kleopatra gibi olsun tüm tanrılar önümüzde..
    Nasıl olsa aşka aşık iki kulldur..Manolya ve Algos..
    Yakında Manolya tüm sonatalar,resitaller senin için olacak kendimi tamamlayacağım..Ve o gün yeniden dogacagiz..Herseyi göze alıp dikilcem karşına sırtımda bir aba , elimde bir sopa ,bir elimde zihnim..Senin ruhunu besleyebilmek için..Özumseyecegim herşeyi..Daha yazarım bu satırları uzun uzun ama bak Manolya gene geliyor işte o ayrılık vakti...Satırlarda buluşmak iyi geliyor bana , ya sana ?...
    Gidemezsin bir yere golgende durur beklerim sarsilsa zehr-i zemberek dünya yetiştirim..
    Merak etme Manolya o gün geleceğim...
    Ve hiç gitmeyeceğim her güzel şehirde her şehrimizde bir askerin yüzünde ki iz gibi hatıralarımiz olacak her geçtiğimiz sokakta ardımızdan methiyeler,şiirler,sagular,hikayeler dönecek...
    Ah Mia Bella ; mey i meyhanede , aşkı sende , gamı kederde , huzuru adımimin olduğu her yerde tadiyorum..Uzaktan bir çello , keman , sesi geliyor..
    Ve ben gözlerimi kapattım etrafında o elbiseyle dönüp dans etmeni hayal ediyorum..
    Sen hiç olmeyeceksin burda tam burda benim 23 köşeli zihin sarayımdasin..
    Kimi zaman bir ortaçağ tablosu , kimi zaman bir heykel ,kimi zaman bir konçerto ,kimi zaman bir şiir kimi zaman köşeleri yıkan felaketsin..
    Cehren çok değişken..Gülerken asılan suratın yıkar en sağlam fezayi düşürür yıldızları..ah birde gülerken kisilan gözlerin...
    Tanrım neden bir kalp verdin sigdiramadim işte içine beceremedim...olsaydı da binbir tane gene sigmazdi ya..
    En yakın zamanda o masada..Umarım sağlamdır dayanır hiddetine..Bu dünya...Varsa kâinatta bu dünya ahh Mia Bella sana var bu dünya...Dörtte üçü su yağız toprağın binde biri sen olsun fakir yıkık vücudumun...
    te visurum Mia Bella..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

WALL/1840

1058 -Dün- Hekate-

H-A-T-H-O-R